I. TEMEL
Kanser nedir?
Kanser bir tümör müdür?
Patolog hücreleri nasıl elde eder?
Fazlası.....
1) Kanser nedir?
Kanser anormal hücre büyümesi ve davranışının neden olduğu hastalığı tarif eden bir kelimedir. Kanser adını alan 100’den fazla hastalık vardır ve bu hastalıkların her biri köken aldıkları hücre tipi ya da organa göre isimlendirilirler. Kanser nereye yayılırsa yayılsın, adını herzaman başladığı organdan alır. Örneğin dildeki anormal hücrelerden kaynaklanan kansere dil kanseri denir. İnsan vucudundaki tüm hücreler bölünür ve çoğalırlar ancak yeterli miktara ulaşınca bölünmeyi durdururlar. Kanser hücrelerinin yapısı ve davranışları daha değişiktir ve kanser hücreleri kontrolsüz bir şekilde bölünür ve çoğalırlar. Bu hücreler daha sonra yayılırlar, komşu normal dokulara ulaşarak onlara zarar verirler ve kaynaklandıkları dokudan koparak vücuttaki uzak organlara sıçrarlar. Buna metastaz denir.
2) Kanser bir tümör müdür?
Tümör vücutta bulunan bir şişlik ya da kitleyi tanımlar. Kanser hücrelerinden oluşan bir tümöre habis denir. Selim bir tümör vücudun diğer bölgelerine yayılmaz ve çok nadir istisnalar haricinde öldürücü değildirler. Bir tümörün selim ya da habis olduğunun belirlenmesi için kitledeki hücrelerin mikroskop altında incelenmeleri gerekir. Özel eğitim almış bir doktor (patolog) bu tümör hücrelerini inceler ve hücrelerin kanser hücreleri olup olmadığını belirler. Patolog aynı zamanda bu hücrelerin ne kadar saldırgan olduklarını (grade) ve vücudun hangi hücrelerinden kaynaklandıklarını (histoloji) belirler.
3) Patolog incelenecek hücreleri nasıl elde eder?
Mikroskop altında incelenecek hücrelerin elde edilmesi genellikle biopsi ile yapılır. Biopsiler genellikle tümörden birkaç hücre almak amacıyla iğne kullanılarak yapılır (İİAB ya da ince iğne aspirasyon biopsisi). Bazen de daha fazla dokuya ihtiyaç olduğu durumlarda tümörün bir bölümü (insizyonel biopsi) ya da tamamı (eksizyonel biopsi) cerrahi yolla çıkarılır.
Tümör histolojisinin ve davranışının (grade) belirlenmesi evreleme denen sürecin bir parçasıdır. Evreleme hastalığın yaygınlığının ve vücudun başka bölgelerine yayılımının araştırıldığı fizik muayene ve test sonuçlarına dayanır. Büyümüş lenf nodlarını ortaya çıkaran kapsamlı bir fizik muayene evreleme işleminin bir parçasıdır. Radyoloji ve laboratuar incelemeleri de tümör evresinin belirlenmesine yardımcı olur. Kanserlerin bir çoğu 4 evreye ayrılır. En erken evre olan Evre I kanserin en sınırlı olduğu evredir ve halen kaynaklandığı organın içinde hapsolmuş durumdadır. Evre II’de yakında bulunan lenf nodları içinde kanser hücreleri bulunur. Evre III’te kanser çevrede bulunan dokulara yayılmıştır. Ever IV’te ise kanser vücutta bulunan uzak organlara yayılmıştır.
4) Bir hücre neden kansere dönüşür?
Normal vücut hücreleri belirli bir düzen içinde büyürler,bölünürler ve ölürler. Bir insanın hayatının ilk yıllarında normal hücreler kişi erişkin oluncaya kadar hızlı bir şekilde bölünürler. Erişkin yaşa ulaştıktan sonra ise vücudun büyük bir bölümündeki hücreler sadece yıpranmış hücreleri yenilemek yada yaralanmaları onarmak amacıyla bölünürler.
Kanser bazı hücrelerin yukarda anlatılan düzeni takip edemedikleri bir durumdur. Kanser hücreleri DNA’da oluşan bir hasar neticesinde ortaya çıkarlar. DNA bütün hücrelerde bulunan bir maddedir ve hücrenin bütün aktivitelerini yönetir. DNA’nın hasar gördüğü bir çok durumda insan vücudu bu hasarı tamir edebilir. Kanser hücrelerinde hasar görmüş DNA tamir edilemez. İnsanlar hasar görmüş DNA’larını çocuklarına aktarabilirler ve bu şekilde kalıtımsal kanserler ortaya çıkar. Çoğu zaman insanların DNA’ları sigara gibi çevrede bulunan zararlı maddelere maruz kalınca hasar görür.
Kanser genellikle bir tümör (kitle) olarak ortaya çıkar. Lösemi (kan kanseri) gibi bazı kanserler tümör oluşturmazlar. Bunun yerine lösemi hücreleri kanı ve kan yapıcı organları istila ederler ve kan dolaşımı yoluyla diğer dokulara yayılırlar.
Değişik kanser türleri çok değişik şekillerde davranabilirler. Örneğin bademcik kanseri ve akciğer kanseri çok değişik hastalıklardır. Davranışları ve tedaviye yanıtları çok farklıdır. Bu nedenle kanser hastaları sahip oldukları spesifik kanser hastalığına göre farklı olarak tedavi edilirler.
5) Baş boyunun bütün kanserleri aynı mıdır?
“Baş boyun” terimi insan vücudunda omuzların üzerinde bulunan ancak beyin ve omuriliği kapsamayan birbirinden farklı bir çok organı ifade eder. Baş boyun bölgesindeki kanserlerin her biri kendisine özgü özellikler taşır, aynı zamanda her biri diğerlerinden çok farklıdır. Örneğin dudak kanseri dil ya da gırtlak kanserinden çok farklı özellikler taşır. Dudak kanserinin hücreleri mikroskopik inceleme altında bademcik kanserinin hücrelerinden çokfarklı özellikler gösterir. Evreleme kriterleri (bir kanserin evre I ya da evre II olmasını belirleyen özellikler) bir gırtlak kanseri için ya da yanak kanseri için çok farklı olabilir. Baş boyun bölgesindeki kanserlerin tedavileri benzer olabilir ya da birbirlerinden çok farklı olabilir.
“Baş boyun” adı altında bir çok farklı kanser bulunur. Baş boyun kanserlerinden bazıları kaynaklandıkları organa göre isimlendirilirler; örneğin dudak kanseri, dil kanseri ya da paranasal sinüs kanseri. Baş boyundaki bazı kanserler ise kaynaklandıkları bölgeye göre isimlendirilirler; örneğin farenks, nasofarenks, hipofarenks ya da orofarenks. Farenks burnun arkasında n başlayan ve gırtlağa kadar inen bölgeyi ifade eder.
6) Nasofarenks nedir? Nerede bulunur?
Nasofarenks her iki gözün arasında kalan burnun arkasındaki bölgeye verilen isimdir. Hem içerdiği hava kolonunu ifade eder, hem de duvarlarını, tavanını ve tabanını kaplayan döşemeyi içerir. Nasofarenks tümörleri genellikle boşluğun yan duvarlarından büyümeye başlarlar ve ilerleyerek boşluğun tümünü doldurabilirler. Boşluktaki kitlenin tümü nasofarenks tümörünün bir bölümü olarak kabul edilir.
7) Paranasal sinüsler nedir? Nerede bulunurlar? Görevleri nedir?
Nasal sinüsler yüzde karmaşık bir yapıda bulunan hava kesecikleri topluluğudur. Maksiller sinüs maksillanın, yani üst çene kemiğinin hemen üzerinde yanaklarda bulunur. Etmoid sinüs gözlerin arasında, etmoid kemiğin içinde bulunur. Sfenoid sinüs en arkada bulunan sfenoid kemiğin içinde yer alır.
Sinüsler normalde hava ile doludurlar. Konjeste oldukları durumlarda yani hava yerine başka bir madde ile tıkalı oldukları durumlarda ağrı ve huzursuzluğa neden olurlar. Sinüslerde bulunan tümörler hava keseciklerinin duvarlarına bası uygularlar ve bu nedenle rahatsızlığa neden olurlar.
8) Ağız boşluğunda hangi yapılar bulunur? Görevleri nelerdir?
Ağız boşluğunda dudaklar, gingiva (diş etleri), sert damak (ağız boşluğunun tavanı), bukkal mukoza (yanakların ağız içine bakan bölümü), dil, ağız tabanı ve retromoler trigon (alt çene kemiğinin ağız içindeki açılı bölümü) bulunur. Dudaklar besini ağız içine taşır ve ağız içinde tutulmalarını sağlar. Ağız tabanı ve sert damak yanaklar ile birlikte besini ağız içinde sabit tutarlar vegöreceli olarak arkaya iterek yutma fanksiyonunun başlamasına yardımcı olurlar.
9) Orofarenkste hangi yapılar bulunur? Görevleri nelerdir?
Orofarenkste yumuşak damak ( ağız tavanının en arkada bulunan yumuşak bölümü), uvula (yumuşak damağın ağız tavanının en arka bölümünden aşağı sarkan uzantısı), tonsiller (yutağın her iki tarafında bulunan lenfoid dokular), dil kökü (dilin gırtlağa kadar uzanan ve dışarıdan göremediğimiz bölümü) veyumuşak damaktan gırtlağa kadar uzanan farenks (yutak) yan duvarları bulunur. Yumuşak damak ağıza alınan ve yutulan lokmanın nasofarenkse ve buruna kaçmasına engel olur. Tonsiller vücudun bağışıklık sistemine yardımcı olarak infeksiyonlara karşı mücadele etmesini sağlayan lenfoid dokulardır. Dil kökü dilin ağız içindeki bölümü ile koordine çalışarak besinin ağızdan mideye ulaştırılmasında rol oynar.
10)Hipofarnekste hangi yapılar bulunur? Görevleri nelerdir?
Hipofarenks yutağın larenkse (gırtlak) kadar uzanan en alt bölümündeki yapılardan oluşur. Priform sinüsler gırtlağın her iki tarafında bulunan içi hava dolu yapılardır. Yutağın gırtlak seviyesinde bulunan ve ösofagus (yemek borusu) girişine kadar uzanan duvarları hipofarenks bölümleri olarak kabul edilir. Yutağın bu bölümü (hipofarenks) ağız boşluğunu yemekı borusu ile birleştirir.
11)Larenks nedir? Görevi nedir?
Larenks (gırtlak) aslında birkaç farklı organdan oluşur. Ses telleri gırtlağın her iki tarafında bulunan ve birlikte hareket ederek ses çıkarılmasını sağlayan iki küçük organdır. Ses telleri dene bu iki küçük organ gırtlağın yan duvarlarına kıkırdaklar vasıtasıyla bağlanırlar. Larenksin ses tellerinin üzerinde kalan bölümüne supraglottik larenks denir. Epiglottis yutkunma esnasında gırtlağın üzerine kapaklanarak besinlerin gırtlağa ve dolayısıyla alt hava yollarına kaçmasını engelleyen kapak şeklinde bir organdır. Bu şekilde besinlerin akciğerlere kaçması engellenir.
12)Lenf nodları nelerdir?
Lenf nodları tüm vücutta lenf damarları boyunca bulunan küçük, yuvarlak ya da fasülye şeklindeki yapılardır. Lenf nodları lenf sıvısını sistemik kan dolaşımına karışmadan önce bakteri ya da kanser hücreleri gibi istenmeyen maddelerden temizlerler. Lenf nodları infeksiyon ya da travma sırasında lenf nodları lenf sıvısını remizlemek amacıyla şişerler, infeksiyon geçtikten ya da trama iyileştikten sonra küçülerek tekrar normal boyutlarına dönerler.
13)Eğer bir kanser lenf nodlarına yayıldıysa bu ne anlam ifade eder?
Kanser hücreleri genellikle lenf damarları vasıtasıyla lenf nodlarına yayılırlar. Büyümüş lenf nodları baş boyun kanserlerinde sık olarak gözlenirler. Kanser bazen baş boyun bölgesindeki nasofarenks gibi bir organdan başlar ancak başlangıç anında fark edilebilmesi mümkün değildir. Böyle bir organda ortaya çıkan kanser başlangıç anında daha farkedilmemişken boyunun lenf nodlarına yayılır ve lenf nodlarının şişmesine neden olur ve tanı şişmiş bu lenf nodları sayesinde konulabilir.
Lenf nodlarının tutulumu kanserin tedavisinin ne derecede mümkün olup olmadığını belirleyen en önemli faktörlerden biridir. Eğer kanser bölgesel lenf nodlarından birine dahi yayıldıysa, tedavi şansı otomatikman % 50 düşer. Bilgisayarlı aksiyel tomografi taramaları (BT), Positron Emisyon Tomografi (PET) taramaları ve fizik muayene lenf nodu tutulumunu en iyi değerlendiren yöntemlerdir.
14)Baş ve boyunun bütün kanserleri ölümcül müdür?
Hayır. Kanserler bazı spesifik kriterlere dayanarak evre (stage) denen kategorilere ayrılırlar. Evre I kanserler genellikle küçüktürler ve başladıkları bölgenin dışına yayılmamışlardır. Evre IV tümörler ise büyük tümörlerdir ve başladıkları organın dışına yayılmış durumdadırlar. Baş boyunun erken evre tümörlerinin bir çoğu (evre I ve evre II) tedavi edilebilir hastalıklardır. İleri evre kanserlerin ise (evre III- evre IV) tedavileri çok daha güçtür ancak bu ileri evre hastalıkların dahi günümüzün agressif tedavileri sayesinde tedavi edilmeleri mümkündür.
15)Kanser bulaşıcı mıdır?
Hayır, kanser bulaşıcı değildir. Kanserli birine dokunmakla ya da yakın olmakla kansere yakalanmak mümkün değildir.
16)Kim kansere yakalanır?
Amerikada her yıl 1 milyon kişiden fazlası kansere yakalanmaktadır. Amerikalı erkeklerin yaklaşık yarısı ve Amerikalı kadınların yaklaşın üçte biri hayatlarının bir döneminde bir çeşit kansere yakalanmaktadırlar. Her hangi bir kişi kansere hayatının her hangi bir yaşında yakalanabilir. Tüm kanser hastalarının yaklaşık % 75’i kansere 55 yaşın üzerinde yakalanırlar. Kanser tüm ırklarda ya da etkik gruplarda gözlenebilir.
Günümüzde Amerikan nüfüsunda yaklaşık 10 milyon kişide kanser bulunmaktadır ya da kanserden dolayı tedavi edilmişlerdir. Kanser ne kadar erken yakalanırsa ve tedavisi ne kadar erken başlanırsa, hastanın tedavi şansı o kadar yüksektir. Kanserle savaşta erken tanının önemi burada yatmaktadır.
17)Bende kanser gelişimine ben mi sebep oldum?
Hayır, sizde kanser gelişimine siz neden olmadınız.Kanser gelişimine neden olan bütün faktörler hala araştırılmaktadır. Kanser gelişimine neden olan faktörlere risk faktörleri denir ve bu risk faktörleri arasında kontrol edilebilenler ve kontrol edilemeyen faktörler bulunmaktadır. Sigara içmek gibi bazı riskli davranışlardan kaçınmak baş boyun, yemek borusu ve akciğer gibi organlarda kanser gelişim şansını azaltabilir ancak şu da unutulmamalıdır ki sigara içen her insanda kanser gelişmez.
18)Risk faktörleri nelerdir?
Risk faktörü bir kişide hastalık gelişim şansını arttıran her hangi bir şeydir. Risk faktörleri internal (kişiye özgü) ve eksternal (dışardan gelen) olmak üzere iki çeşittir. İnternal risk faktörleri değiştirilemezler fakat eksternal risk faktörleri engellenebilirler. İnternal risk faktörleri genlerle kalıtımsal olarak geçerler ya da kişinin yaşı, cinsiyeti ve aile özellikleri gibi değiştirilemeyen özelliklerdir. Eksternal risk faktörleri ise çevresel etmenler (örneğin kimyasal maddelere maruz kalma) ya da yaşam tarzı (örneğin sigara ve alkol kullanma) gibi değiştirilebilen faktörlerdir. Hastalık gelişim riskini azaltmak için davranışlarımızı ya da çevremizde bulunan etmenleri kontrol edebiliriz.
Risk faktörleri bulunan bir kişide kanser gelişim şansı daha yüksektir. Ancak bir ya da daha fazla risk faktörü bulunan bir kişide mutlaka kanser gelişecek diye bir kural yoktur. Baş boyun kanseri için bir ya da daha fazla risk faktörü bulunan bir kişide hiç kanser gelişmeyebilirken, hiç bir risk faktörü olmayan kişilerde kanser gelişebilir. Herhangi bir risk faktörü bulunan bir kişide baş boyun kanseri teşhisi konulsa dahi bu kişide ortaya çıkan kanserin mutlak nedeninin bu risk faktörü olduğunu kanıtlamak imkansızdır.
II. RİSK VE ÖNLEM
Baş boyun bölgesinde kanser gelişmesinde mevcut risk faktörleri nelerdir?
Ailemde baş boyun kanserli birisi varsa, bu benim riskimi nasıl etkiler?
Baş boyun kanseri gelişimini nasıl engelleyebilirim? Riski azaltmak için kullanılacak ilaç ya da vitaminlerin kanıtlanmış etkinliği varmıdır?
Fazlası.....
19)Baş ve boyun kanserinin gelişiminde risk faktörleri nelerdir?
Hastalığı engellemek için atılması gerekli olan ilk adım bireyi riskli konuma getiren çeşitli faktörlerin belirlenmesidir. Bilinen bazı risk faktörleri şunlarıdır:
Bireysel ya da yaşam stili ile ilgili faktörler
Yaş: Baş boyun kanserleri en sık 55 yaş üzeri insanlarda ortaya çıkar.
Cinsiyet: Baş boyun kanserine yakalanma riski bakımından erkekler kadınlara göre 4 kat daha fazla risk altındadırlar, ancak bu oran değişmektedir. İkinci dünya savaşından sonra sigara içemeye başlayan kadın sayısı artmıştır, bu nedenle günümüzde daha fazla sayıda kadında baş boyun kanseri teşhisi konulmaktadır.
Irk: Dudak kanserleri genellikle beyaz erkeklerde ortaya çıkar, dudak kanseri gelişen bu erkeklerin ortak özellikleri uzun süre şiddetli güneş ışınlarına maruz kalan açık ten rengi olmalarıdır. Nasofarenks kanserleri Çin’in bazı bölgelerinde (özellikle Çin’in Guangdong bölgesi) endemiktir. Daha sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eden Çin’lilerde de nasofarenks kanseri gelişim riski yüksek seyretmektedir.
p53 ve EGFR: Tümör dokusu örneklerinden belirlenen bazı moleküler belirleyiciler (marker) hastada bulunan baş boyun kanser türünün saldırganlığı hakkında bilgi verebilir. Örnek olarak tümör hücrelerinde p53 gen mutasyonunun bulunması ya da Epidermal Growth Factor Receptor’ünün (EGFR) normalden fazla belirlenmesi tümörün saldırgan tabiatını işaret ederken, oral kavite ve orofarenks kanserlerinde HPV (Human Papilloma Virus) saptanması genellikle daha iyi bir prognoz göstergesidir.
Tütün Kullanımı: Sigara, pura ya da pipo içmek, tütün çiğnemek baş boyun kanserlerinin % 80-90’ından ve tüm kanser ölümlerinin üçte birinden sorumludur. Çalışmalar göstermiştir ki puro ve pipo içimesi de aynı sigara içilmesi kadar baş boyun kanseri gelişiminden sorumludur. Dumansız tütün çiğnenmesi özellikle oral kavite kanserlerinin gelişimi için büyük bir risk faktörüdür. Pipo içicileri özellikle dudak kanseri gelişiminde büyük risk altındadırlar. Uzun süre kullananlarda risk çok daha fazladır, bu nedenle gençlerde tütün kullanımı büyük bir sosyal sorun teşkil etmektedir.
Tütün kullanımını bırakan kişilerde baş boyun kanseri gelişim riski çok ciddi olarak azalır. Tütün kullanımı bırakıldığı zaman akciğer, ağız içi, pankreas, mesane ve esofagus gibi başka organ kanserlerinin gelişim riski de azalır. Tütün kullanımının bırakılması baş boyun kanserli bir hastada ortaya çıkabilecek ikinci bir baş boyun kanser gelişim riskini de azaltır.
Tütün kullanımını bırakmak isteyen kişilere yardımcı olmak için grup terapileri planlanmaktadır. Devlet eliyle ya da profesyonel yardım alabilirler.
Alkol kullanımı: Alkol kullanan kişilerde baş boyun kanseri gelişme riski kullanmayanlara göre daha yüksektir. Risk kullanılan alkol miktarı ile doğru orantılı olarak artar. Eğer kişi hem alkol hem de tütün kullanıyorsa risk daha da artar. Bilim adamlarının düşüncesine göre bu iki kötü alışkanlık birbirlerinin zararlı etkilerini arttırmaktadır.
Bazı çalışmalarda gösterilmiştir ki ağız içi kanseri gelişen hastalarda uzun dönemden beri ağız içinde lökoplaki olarak isimlendirilen beyaz lekelenmele hikayesi mevcuttur. Lökoplazinin gelişme nedeni tam olarak anlaşılamamıştır ancak genellikle ağır sigara ve alkol kullananlarda gözlenir. Bu durum tütün çiğneyenlerin dişeti ve ağız tabanı gibi, pipo içenlerin de alt dudakları gibi irrite olan bölgelerde ortaya çıkar.
Ağız içinde kırmızı lekelenme olarak ortaya çıkan bir diğer duruma eritroplaki adı verilir. Eritroplaki genellikle 60-70 yaş grubunda olan kişilerde ortaya çıkar. Lökoplaki ve ertiroplakinin erken tanı ve tedavisi önemlidir çünkü bu lekeli alanlardan kanser gelişebilir.
Diyet: Yapılan bazı çalışmaların iddasına göre diyette bazı virüslerin bulunması ya da Vitamin A’dan fakir diyet ile beslenme baş boyun kanseri riskinin artmasına neden olur. Diğer çalışmalara göre ise parlak ve renkten zengin besinler (havuç, yeşil sebzeler, kabak) hastalığın nüks etme riskini azaltır. Nasofarenks kanserinin tütsülenmiş balık eti yeme ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Genel olarak dengeli bir beslenme diyeti önerilir.
İş: Sülfirik asid dumanına ya da nikele maruz kalan işçilerde baş boyun kanseri gelişim riski yüksektir. Aynı şekilde asbest ile çalışmaya maruz kalan işçilerde de bu hastalığın gelişim riski yüksektir. Asbest işçilerinin, asbestos liflerini solumamaları için iş ve çalışma güvenlik kurallarına çok sıkı bağlı olmaları gerekmektedir. Aynı şekilde, kuru temizlemede kullanılan çözücülere, otomobil kaporta boyalarına ve formaldehit’e maruz kalma da baş boyun kanserine yakalanma riskini arttırır.
Güneş Işını: Aşırı güneş ışınına maruz kalma cilt kanserine neden olabilir ve bu hastalık genellikle çiftçilerde ve denizcilerde sık gözlenir. Bu risk, güneş gören yerlere (yüz, ense, dudaklar) sürülecek, koruma faktörü en az 30 olan güneş koruma losyonları ile azaltılabilir. Ultraviole yansıtıcılı şapkaların giyilmesi de güneşin zararlı ışınlarından korur.
Mevcut sağlık durumu: HPV (Human Papilloma Virus) bademcik kanserleri ile, aktif EBV (Epstein Barr Virus) ise nasofarenks kanseri ile ilişkilidir.
Geçirilmiş Baş Boyun Kanser Hikayesi: Baş boyun kanseri gelişen her dört kişiden birinde ikinci primer baş boyun kanseri gelişecektir.
Gastroesofageal Reflü Hastalığı (GERH): Bu hastalıkta midede bulunan asid, yemek borusundan yukarı çıkarak gırtlağın alt bölümüne ulaşır. Bu durum gırtlağı devamlı tahriş ederek gırtlak kanseri gelişim riskini arttırır.
Yukarda anlatılan bu risk faktörlerine maruz kalan insanların çoğunda baş boyun kanseri gelişmez. Eğer siz kendinize baş boyun kanseri gelişme riskinden endişe ediyorsanız, bu konuyu sağlık danışmanınız ile ya da doktorunuz ile tartışmalısınız. Sağlık danışmanınız, size baş boyun kanseri gelişim riskinizi azaltmanız için önerilerde bulunabilir ve sizin için uygun tarama kontrolleri planlayabilir.
Son yıllarda baş boyun kanseri gelişimi için bilinen hiç bir risk faktörü olmayan genç hastalarda (özellikle genç bayanlarda), çok daha fazla sayıda baş boyun kanseri teşhisi konulmaktadır. Olguların çoğunda hiç bir risk faktörü olmamasına karşılık bu hastalığın neden geliştiği bilinmemektedir. Baş boyun kanseri gelişimi için yüksek risk grubu profiline uymamanız, sizde baş boyun kanseri gelişmeyeceği anlamına gelmez.
- Valerie Goldstein, hasta
20)Eğer ailemde baş boyun kanseri yaşamış biri varsa, bu bende baş boyun kanser gelişme riskimi nasıl etkiler?
Kanser hücreleri DNA’da ortaya çıkan hasar neticesinde oluşur. DNA her hücrede bulunur ve hücrenin bütün aktivitelerini kontrol eder. Çoğu zaman DNA’da herhangi bir hasar ortaya çıktığı zaman vücut bunu tamir edebilir. Kanser hücrelerinde hasar görmüş olan DNA onarılamaz. İnsanlarda hasar görmüş olan DNA kalıtımsal olarak çocuklarına aktarılabilir ve bu şekilde kalıtımsal kanserler ortaya çıkar. Genellikle bir insanın DNA’sında ortaya çıkan hasar sigara gibi çevresel bir etmene maruz kalma neticesinde oluşur.
Tüm kanserlerin yaklaşık % 10’unun güçlü bir kalıtımsal bağı olduğu tahmin edilmektedir. Bazı çalışmalarda birinci derece akrabalarında baş boyun kanseri olan kişilerde orofarengeal kanser gelişme riskinin üç kat daha fazla olduğu idda edilmektedir.
Kanser anne-baba’dan çocuğa göz renginin ya da boy uzunluğunun geçtiği gibi geçmez. Bazı kanserlerde genetik risk faktörü bulunmasına karşılık, kanserli hastaların çoğunda ne kalıtımsal bir rahatsızlık vardır, ne de kanserleri çocuklarına geçer.
Yakın kan akrabalarında (anne, baba, çocuklar vb) bazı özel kanser türleri bulunan insanlarda bu kanser türünün gelişme riski yüksek olabilir. Bir insandaki kanser gelişme riski diyet gibi çevresel ve yaşamsal faktörlerle, hormonal değişimlerle ve kansere neden olan maddelere maruz kalma ile güçlü bir şekilde ilişkilidir.
21)Bende baş ve boyun kanserinin gelişimini engellemek için neler yapmam gereklidir? İlaç yada vitaminlerin baş-boyun kanserinin gelişimini azaltan ispatlanmış bir etkileri var mı?
Onlarca yıl süren bilimsel çalışmalar kanser kemoprevansiyonunda (kanserin ilaçla gelişiminin önlenmesi) klasik retinoid’lerin potansiyel rolünü ortaya koymuştur. Klinik kanser kemoprevansiyon fikri retinoidlerin epitelyal karsinogenezi engellediği tezi üzerine kurulmuştur. Retinoidler naturel ve sentetik A Vitamini türevlerini içerir ve bir çok temel biyolojik fonksiyonu düzenler.
İsotretinion (13-cis-retinoic acid) kistik akne tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir sentetik Vitamin A ya da retinoid türevidir. Baş boyun yassı epitel hücreli kanser bulunan hastalarda yüksek doz isotretinoin kullanılarak yapılan preklinik ve klinik çalışmalarda ümit verici sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmalarda kullanılan isotretinoin dozları 30mg/gün ile 100mg/gün arasında değişmektedir. Günümüzde halen devam eden çalışmalarda baş boyun kanserli hastaların mevcut tedavi protokollerine ek olarak daha yüksek dozlarda isotretinoin kullanımı denenmektedir.
22)Eğer bende gelişmiş bir baş boyun kanseri var ise, başka bir kanser gelişme riski var mı?
Sizde halihazırda bir baş boyun kanseri varsa, başka bir kanser gelişme riski yine de mevcuttur. Baş boyun kanserli her dört hastanın birinde ikinci primer baş boyun kanseri gelişebilir. Yaşam stilinde yapılacak bazı değişiklikler ile (sigarayı bırakma, alkolden uzaklaşma) bu riski azaltabilir.
III. TARAMA ve TANI
Kendimde baş boyun kanseri olduğunu nasıl anlarım? Benim için uygun bir tarama metodu var mı?
Burnum ve sinüslerim ilaç almama rağmen hala tıkalıysa, endişe etmeli miyim?
Hergün burnumun kanaması normal midir?
Fazlası......
23)Bende baş boyun kanseri olup olmadığını nasıl anlarım? Her hangi bir tarama testi var mı?
Baş boyun kanserine yakalanmış olan insanların çoğu kanser olduklarının farkında değildirler. Buna karşılık bu insanların doktora gitme nedenleri genellikle boyunda bir şişlik farketmeleri, ses kısıklığı, burun tıkanıklığı, kulak ağrısı gibi şikayetlerin ortaya çıkmasıdır. Bu gibi şikayetlerin çoğu basit bir grip ya da üst solunum yolları infeksiyonuna bağlı olarak ortaya çıkabilse de, çok daha ciddi bir hastalığın belirtileri olabilir. Belirli bir süre içinde tedavili ya da tedavisiz geçmeyen bu şikayetleri olan kişiler baş boyun kanseri olasılığını ekarte etmek için mutlaka detaylı bir şekilde muayene ve tetkik edilmelidirler.
Dudak, ağız tabanı, dil, diş etleri, damak ve boğaz detaylı muayenesi senelik olarak bir kulak burun boğaz baş boyun cerrahı ya da bir diş hekimi tarafından gerçekleştirilmelidir. Aynı şekilde kulak, göz, burun, boğaz, boyun muayenesi de senelik rutin fizik muayene şeklinde hekiminiz tarafından gerçekleştirilmelidir.
Bazı doktorlar, diş hekimleri ve diğer profesyonel sağlık çalışanlarının, yaşı 55’in üzerinde bulunan ve sigara içen erkek hastaların baş boyun kanseri riski taşıyan yegane hasta grubu olduklarına dair hatalı bir inanışları bulunmaktadır. Bu nedenle, bu risk taşıyan hasta grubuna dahil olmayan genç, sigara içmeyen bayan hastalarda şüpheci yaklaşılmamakta ve biopsi yapılmayıp ciddi hastalık atlanabilmektedir. Eğer şüpheli bir lezyonunuz var ise, mutlaka biopsi yapılması için ısrarcı olunuz.
- Valerie Goldstein, hasta
-
24)İlaç kullanmama rağmen burun ve sinüslerim tıkalıysa tasalanmam gerekli mi?
Burun tıkanıklığı çok sık ratlanan bir şikayettir ve genellikle gribal üst solunum yolları infeksiyonu neticesinde ortaya çıkar. Bazen sinüsler burun sekresyonları ile komple dolar ve düzelmesi uzun dönem sürebilir. Nadiren uzamış burun tıkanıklığı çok daha kötü bir hastalığın belirtisi olabilir ve uzman bir kulak burun boğaz hastalıkları tarafından eksiksiz ve kusursuz bir şekilde değerlendirilmelidir.
25)Burnumun her gün kanaması normal mi?
Her gün ortaya çıkan burun kanaması normal değildir. Bir problem olduğunu gösterir. Nefes alınan havanın çok kuru olması nedeniyle burun içini döşeyen mukozanın aşırı kuruması ve hassaslaşması nedeniyle ortaya çıkıyor olabilir. Bu durum uçak yolculuklarında ya da aşırı kuru iklimde yaşayan kişilerde ortaya çıkabilir. Burun kanaması, kanın pıhtılaşma fonksiyonlarındaki bir problem neticesinde de ortaya çıkabilir. Kanın pıhtılaşma bozuklukları ciddi bir hastalık olabilir ancak kanser değildir. Burundan kan gelmesi nasofarenkste yerleşimli bir kanserin belirtisi olabilir. Kan testlerinin de dahil edildiği yapılacak eksiksiz bir fizik muayene ve hikaye ile kanamanın nedeni ortaya çıkarılacaktır.
26)Yüzümün bir tarafı hissiz. Bu normal mi?
Hayır, her zaman kanser ile alakalı olmasa da, yüzde hissizlik ya da karıncalanma kesinlikle normal değildir. Genellikle bir viral infeksiyonu takiben ortaya çıkan ve Bell Paralizisi olarak isimlendirilen yedinci kafa çifti sinirinin (nervus facialis) bir rahatsızlığını işaret ediyor olabilir. Başka diğer sinirsel rahatsızlıkların belirtisi de olabilir. Ya da, yüzde hissizlik daha ciddi olarak, kranial bir sinire bası yapan bir tümörün belirtisi olabilir. Tecrübeli bir doktor tarafından değerlendirilme yapılmalıdır.
27)Dilimi eskisi gibi rahat haraket ettiremiyorum. Tasalanmalı mıyım?
Dili normal bir şekilde haraket ettirememek ya da anormal dil hareketleri dil kanserinin sık gözlenen belirtilerinden biridir. Doğru teşhise ulaşabilmek için muayene çok önemlidir ve tecrübeli bir kulak burun boğaz baş boyun cerrahisi uzmanı tarafından yapılmalıdır.
28)Yutkunduğum zaman boğazımda takılma hissi oluyor. Tasalanmalı mıyım?
Ağız, boğaz ve dil kökü kanserlerinin hepsi yiyeceklerin yapışıp takılma hissine benzer bir hisse neden olabilir. Esofagus kanserleri (boğazdan mideye giden beslenme tüpü) de benzer şikayete neden olabilir. Ancak yutma güçlüklerine neden olan kanser olmayan başka nedenler de vardır. Uzman bir doktor tarafından yapılacak detaylı bir hikaye dinleme ve fizik muayene ile ki bu endoskopi de içerebilir (içerdeki organları görüntülemek için skop kullanarak yapılan muayene) yutma güçlüğünün nedeni ortaya çıkarılır.
29)Sesim kısık. Tasalanmalı mıyım?
Ses telleri şiştiği zaman, zedelendiği zaman ve hatta yorgun oldukları zaman ses kısıklığı ortaya çıkabilir. Bir spor müsabakasında bağırınca, uzun süreli zorlayarak şarkı söyleyince ya da larenjit olarak isimlendirilen boğaz infeksiyonu sırasında ses kısılabilir. Ancak ses kısıklığı, kanser de dahil olmak üzere çok daha ciddi bir hastalığın belirtisi olabilir. Tedavili ya da tedavisiz geçmeyen ses kısıklığı mutlaka çok detaylı bir şekilde araştırılmalıdır.
30)Boynunda bir kitle ortaya çıktı ancak ağrımıyor. Doktorum bu kitleden ince iğne aspirasyon biopsisi yaptırmamı söyledi. İnce iğne aspirasyon biospsisi nedir ve niçin yapılır?
Genel olarak boyunda ortaya çıkan şişlikler üst solunum yolları infeksiyonları ile ilişkili olduklarında ağrılıdır. Boyunda ortaya çıkan bir kitle ağrısızsa ve zaman içinde küçülmüyorsa kansere bağlı olarak ortaya çıkmış olabilir ve uygun bir şekilde değerlendirilmelidir.
İİAB (ince iğne aspirasyon biopsisi) tümörün içine ince bir iğneyi sokmak ve tümörün içinden tümör hücrelerini almak (aspire etmek) olarak tanımlanır. Bu işlem genellikle bir patolog ya da cerrah tarafından gerçekleştirilir. Alınan hücreler cam bir lam üzerine püskürtülür ve bir patolog (hücre ve doku teşhisinde uzmanlaşmış bir doktor) tümör dokusundan alınan bu hücrelere mikroskop altında bakar ve inceler. Patolog hücreleri selim ya da habis olarak değerlendirir, bu hücrelerin orijinlerinin (kaynak bölgeleri) nerden olduklarını belirler ve tümör hücrelerinin saldırganlığı hakkında bilgi verir. Patolog tarafından sağlanan bu bilgiler onkolog tarafından (kanser konusunda uzmanlaşmış doktor) tedavinin planlanması için kullanılır.
31)Doktorum hastalığımın yaygınlığının araştırılması için BT (bilgisayarlı tomografi) ve PET (pozitron emisyon tomografi) çektirmemin uygun olduğunu söyledi. Bu ne demek oluyor? Bu testler ne amaçla kullanılır?
Sizde mevcut olan bir kanser hakkında daha fazla bilgi elde edilebilmesi için doktorunuza yardımcı olacak bir çok test mevcuttur. Bu testler sayesinde doktorunuz sizde buluanan kanserin nerede lokalize olduğu (bulunduğu), ne derecede yayılmış olduğu, lenf nodlarına ya da çevre dokulara uzanımı bulunup bulunmadığı, baş boyun dışında bulunan başka organlara sıçrayıp sıçramadığı hakkında bilgi sahibi olacaktır. Hastalığın teşhis anında yaygınlığının belirlenmesi, en iyi tedavi planının belirlenebilmesi için çok önemlidir.
BT (bilgisayarlı tomografi) baş boyun bölgesinin anatomik bölümlerinin değerlendirilmesi için çok sık kullanılır ve kanserli olabilecek anormalliklerin belirlenmesinde çok etkilidir. Ağrısız bir yöntemdir ve kesitler halinde çok detaylı görüntüler verir. Bu görüntüler sayesinde baş boyun bölgesinde bulunan anormal kitleler ortaya çıkarılır ve doktorunuz kitlelerin boyutu ve lokalizasyonu hakkında bilgi sahibi olur.
Örnek vermek gerekirse, BT ile görüntülemeyi bir ekmek somununun görüntülemesine benzetebiliriz. Vücudun BT ile görüntülenmesini bir ekmek somunun görüntülenmesine benzetirsek, somunun bir ucundan bakıyor olarak kabul edelim. Ekmek somunundan her kestiğimiz dilimden sonra bir sonraki dilimin tüm yüzeyini görüp inceleyebiliriz. Benzer bir şekilde BT görüntü kesitlerinde vücudunuzun çok sayıda görüntüsü ortaya çıkar ve hekiminiz bu görüntüler sayesinde normal ve anormal yapılar hakkında bilgi sahibi olur.
Kontrast madde (geçici bir boya) kan damarları ve diğer yapıları boyamak, vurgulamak amacıyla kullanılabilir. Gerekirse size damar yoluyla verilebilir. IV (intravenöz, toplardamara sokulan bir iğne ile ilaç verme) damar yolu açılması için sokulacak bir iğnenin acısından başka hiç bir şekilde ağrı duymazsınız ancak kontrast madde injekte edilirken hafif bir sıcak basması hissedebilirsiniz. Ancak biliniz ki bu da geçicidir.
PET BT (positron emisyon tomografi) hücre metabolizmasını değerlendirerek vücudunuzun fonksiyonel durumu hakkında bilgi verir. Yüksek seviyede glukoz metabolizmasının bulunduğu vücut bölgelerinin görüntülenmesini sağlar. Baş boyun tümörleri glukozu baş boyunun diğer normal dokularına göre çok daha yüksek oranlarda kullanırlar. PET çektirmeden saatler öncesinden sizden yiyecek ve içecek (su hariç) alımını kısıtlamanız, aşırı fiziksel aktivitelerden kaçınmanız istenebilir. Aynı BT çekilirken olduğu gibi size damar yoluyla boya benzeri bir madde verilecektir. Ancak bu sefer vücudun tüm hücreleri tarafından enerji üretmek için kullanılan glukoz (şeker) içeren madde injekte edilecektir. İnjeksiyondan sonra tarayıcı vücudunuzun hangi bölümlerinin glukozu farklı kullandıklarının görüntülerini vermeye başlar. Kanser hücreleri genellikle glukoz kullanmada normal hücrelere göre çok daha aktiftirler ve bu nedenle kanserli dokular görüntü kesitlerinde normal dokular göre çok daha parlak bir şekilde ortaya çıkarlar. Kuvvetli bir şekilde positif olarak değerlendirilen PET BT görüntülemesi kanser tutulumu için ciddi bir şüphe uyandırır ancak tümör ile alakası olmayan inflammatuar ya da infeksiyöz hastalıklar da böyle bir görüntülemeye neden olabilir.
Sizden istenebilecek bir diğer görüntüleme yöntemi MRG’dir (manyetik rezonans görüntüleme). Aynı bilgisayarlı tomografide olduğu gibi bu yöntem ile de baş boyun bölgesinin anatomisi incelenir ve özellikle kafa kaidesi yakınlarında bulunan yumuşak doku değerlendirilmelerinde yararlıdır.
BT görüntülemelerinde kullanılan kontrast madde boyalarına karşı allerjik bünyeniz varsa, doktorunuz sizden BT yerine MRG isteyebilir. Ağrısız olan bu incelemede siz tüp şeklindeki bir makinanın içinde yatarken, vücudunuzun ve kan damarlarınızın görüntüleri çekilir. Görüntülerin daha net çıkması için çekim anında bir teknisyen size Gadolinium injeksiyonu yapabilir. Bazı insanlar bu makinanın içine ilk girdikleri zaman klostrofobik (kapalı yerde kalma korkusu) hissedebilirler ancak bu his genellikle hızlı bir şekilde kaybolur.
- Valerie Goldstein, hasta
IV. TEDAVİ
Baş boyunda en sık ortaya çıkan kanserler hangileridir?
Baş boyun kanseri nasıl yayılır?
Cerrahi ya da cerrahi dışı tedavi yöntemlerinden hangisini seçeceğime nasıl karar verebilirim?
Fazlası...
32)Baş ve boyunun en sık kanserleri nelerdir?
Cilt kanserlerini kapsam dışı bırakırsak, baş boyun bölgesinde en sık ortaya çıkan kanserler orofarenks (bademcik, yumuşak damak, dil kökü), oral kavite (dil, ağız tabanı, yanak, damak), larenks (gırtlak) ve hipofarenks (gırtlağın arkasında ve yemek borusunun üzerinde bulunan) kanserleridir. Baş boyun kanserlerinin gelişebileceği diğer bölgeler nasofarenks (burnun arka bölümü), tiroid bezi, parotis bezleri, sinüsler, kulak kanalı, göz, burun ve kafa kaidesidir. En sık ortaya çıkan kanser türü yassı epitel hücreli kanserdir ancak lenfoma, plazma hücreli tümörler, sarkomlar, melanomlar, sinir kılıfı tümörleri, kemik ve kıkırdak tümörler ve hatta böbrek kanserinin boyuna yayılımı şeklinde nadir başka kanser türleri de baş boyun bölgesinde ortaya çıkabilir.
33)Baş ve boyun kanseri nasıl yayılır?
Baş boyun bölgesinde ortaya çıkan yassı epitel hücreli kanserler kaynaklandıkları bölgede çok büyük boyutlara ulaşabilir ve kemik, sinir ve kan damarları gibi komşu normal yapılara yayılabilirler. Aynı zamanda baş ve yüz dokularının boyunda bulunan lenf ganglionlarına lenfatik drenajını sağlayan lenf damarlarına da yayılabilirler. Hastalık çok ileri evreye ulaşınca, kanser hücreleri baş boyunda bulunan primer tümörden koparak kan damarları vasıtasıyla vücudun geri kalan kısmına yayılabilirler ki bu en çok akciğerlere olur. Bu duruma uzak metastaz adı verilir. Kanserin kaynaklandığı noktadan başka yerlere yayılma riski, kanserin başladığı alana, kanserin büyüklüğüne ve hastanın genel bağışıklık sisteminin gücü gibi bir çok faktöre bağlıdır. Örnek vermek gerekirse, orofarenks ve nasofarenks kanserleri daha çok küçük boyutlardayken dahi genellikle boyundaki lenf nodlarına metastaz yapar. Buna karşılık, paranasal sinüs ve dudak kanserlerinin boyutları küçükken boyundaki lenf nodlarına metastaz yapma riskleri düşüktür.
34)Baş ve boyun kanserleri için ne gibi tedavi yöntemleri vardır?
Baş boyun kanserleri cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve bun tedavi yöntemlerinin kombinasyonları ile tedavi edilebilir. Erken evre kanserler genellikle tek bir tedavi modalitesi ile, yani sadece cerrahi ya da sadece radyoterapi ile tedavi edilebilir. İleri evre tümörlerde ise genellikle hem cerrahiyi, hem de kemoterapili ya da kemoterapisiz radyoterapiyi içeren kombine tedavi yöntemleri kullanılır. Genel olarak oral kavite tümörleri başlangıçta cerrahi yöntemler ile tedavi edilirken larenks ve orofarenks kanserlerin tedavisinde cerrahi dışı organ koruma yaklaşımları kullanılabilir. Baş boyun kanserlerinin uzak metastatik hastalıkları kemoterapi ile tedavi edilebilir.
35)Cerahi ve cerrrahi dışı tedavi yöntemleri arasında nasıl seçim yapabilirim? Hangi kanserler cerrahi ile en iyi tedavi edilirler?
Hangi tedavi yönteminin seçileceğine bir çok faktör etki eder. Bu faktörler arasında en önemlileri:
1) Seçeceğiniz tedavi yönteminin kanseri tam olarak kontrol altına alabilme ve tedavi edebilme şansı
2) Seçilen tedavi yönteminin neden olacağı fonksiyonel ve kozmetik sonuçları
3) Seçilen tedavi yöntemini güvenli bir şekilde tolere edebilmeniz için genel sağlık durumunuz, inanç ve gücünüz
4) Sizin tercihiniz
Cerrahi genellikle oral kavite, parotis, tiroid bezi, tiroid kıkırdağının dışına taşmış ileri evre larenks ve hipofarenks kanserlerinde, cilt ve mukozal melanomlarda tercih edilen tedavi yöntemidir çünkü bu bölgelerden kaynaklanan kanserlerin cerrahi ile kontrol altına alınabilme şansı diğer tedavi yöntemlerine göre çok daha yüksektir. Erken evre lezyonların cerrrahi tedavileri ileri evre lezyonlara göre çok daha kolaydır.
36)Ağız boşluğu kanserleri neden genellikle cerrahi ile tedavi edilirler?
Dil, ağız tabanı, yanak, diş etleri ve sert damak gibi organları içeren oral kavite kanserleri ister erken evre, ister ileri evre olsunlar primer olarak cerrahi yöntemler ile tedavi edilirler. Erken evre oral kavite tümörleri sadece cerrahi ile mükemmel fonksiyonel netice ve yüksek kür oranları ile başarılı bir şekilde tedavi edilebilirler. Yapılacak cerrahi genellikle primer tümörün çıkarılması ile birlikte boyundaki lenf nodlarının çıkarıldığı boyun disseksiyonu olarak isimlendirilen bir boyun operasyonunu içerir. Cilt greftleri ya da free flapler ile yapılacak rekonstrüksiyon iyi bir fonksiyon ve iyileşme sağlar. Bunun anlamı şudur, kanserli doku çıkarılır, yerine yeni sağlıklı bir doku yerleştirilir.
İleri evre oral kavite kanserleri ise genellikle cerrahi ve boyun disseksiyonunu takiben kemotreapili ya da kemoterapisiz uygulanacak radyoterapi ile tedavi edilirler. Bu şekilde yapılacak kombine tedavi ile ileri evre oral kavite kanserlerini kontrol altına alma şansı cerrahisiz sadece kemoterapi ve radyoterapi ile yapılacak tedaviden çok daha yüksektir. Oral kavite kanserlerinin cerrahi tedavisinde genellikle çene kemiğinin çıkarılması ve rekonstrüksiyonunu da yapılabilir. Cerrahiden sonra radyoterapi genellikle kemoterapi ile birlikte verilir.
37)Larenks ve orofarenks kanserleri genellikle nasıl tedavi edilirler?
Larenks ve hipofarenksin sınırlı ve küçük kanserleri genellikle sadece radyoterapi ile tedavi edilirler çünkü radyoterapi yüksek oranda uzun dönem hastalık kontrolü sağlar ve cerrahi ile karşılaştırılınca fonksiyonel neticeleri nispeten daha iyidir. Özellikle kanserin boyunda yüksek seviyelerdeki lenf nodlarına metastaz yapma riski varsa, cerrahi ile ulaşılabilmesi güç olan bu lenf nodlarının daha kapsamlı tedavisi radyoterapi ile sağlanabilir.
VA (Veterans Affair) Larenks Kanser Çalışma Grubu ileri evre büyük kitleli larenks kanserlerinin tedavisi hakkında ezber bozan bir çalışma yürüttü. Bu çalışmanın neticelerine göre larenksin normal koşullarda total larenjektomi (gırtlağın tamamının alınması) ile tedavi edilmesi gereken ileri evre kanserlerinin total larenjektomi yerine kemoterapi ve radyoterapi ile tedavi edilebileceği ve sürvi oranlarının aynı olduğu idda edildi. Bu çalışmada eğer kemoterapi ve radyoterapi işe yaramıyorsa hastaların yaklaşık 1/3’ünde total larenjektomi uygulandı. Ancak hastaların yaklaşık 2/3 bölümüne cerrahi tedavi uygulanmadı ve bu hastalar total larenjektomi yapılan hastalar ile eşit süre yaşadılar.
Yaşam kalitesi skorları da kemoterapi ve radyoterapi gören hastalarda daha yüksek olarak belirlendi. Bu hastalarda tedavi seçeneği olarak başlangıçta total larenjektomi yapılan hasta grubuna göre daha az depresyon, daha iyi yutma fonksiyonu gözlendi. Larengeal Kanser Çalışma Grubunun araştırması tamamlandıktan sonra başka bir çalışma daha düzenlendi ve bu çalışmaya göre de radyoterapi esnasında verilen kemoterapi ile radyoterapiden önce verilen kemoterapiye göre gırtlağı koruma oranları daha yüksek bulundu. Gırtlağın tamamının alınması olarak tanımlanan total larenjektomi operasyonu ise genellikle kemoradyoterapiden sonra ortaya çıkan kanser nüksleri için saklandı. Kemoradyoterapiden sonra nükseden larenks kanserlerinin yaklaşık % 75’i total larenjektomi ile kurtarıldı. Ancak nükslerin çok ilerlemeden erken saptanması çok önemlidir.
Tiroid kartilajı infiltre eden daha agressif gırtlak kanserlerinin tedavisinde genellikle total larenjektomi düşünülür. Beraber uygulanan kemoterapi ve radyoterapi bu kanserleri genellikle çok nadir olarak tedavi edebilir. Böyle bir tedaviden sonra hastanın yaşam kalitesi konuşma kalıcı olarak etkileneceğinden dolayı genellikle düşüktür.
Konkomitan kemoradyoterapi (kemoterapi ve radyoterapinin aynı anda verilmesi) ileri evre orofarenks kanserleri için genellikle önerilen tedavi seçeneğidir çünkü yüksek oranda hastalık kontrolü sağlar ve fonksiyon koruma oranları yüksektir.
38)Hipofarenks kanserinin en iyi tedavisi nedir?
Erken evreli hipofarenks kanserleri tek tedavi modalitesi ile yani sadece cerrahi ya da sadece radyoterapi ile güvenli bir şekilde tedavi edilebilirler. Orta evrede bulunan hipofarenks kanserleri genellikle kemoradyoterapi ile tedavi edilirken krikoid/tiroid kartilajleri tutan ileri evre hipofarenks kanserleri en iyi önce cerrahi ve sonrasında uygulanacak radyoterapi ve/veya kemoterapi ile tedavi edilirler.
39)Kemoterapi nedir ve herkese uygulanır mı?
Kemoterapi bir toplardamar içine ya da port yoluyla injekte edilen bir ilaç tedavisidir. Kan dolaşımına giren bu ilaç potansiyel olarak kanserin origin aldığı başlangıç noktası da dahil olmak üzere vücutta her yerde bulunabilen kanser hücrelerini öldürür. Kemoterapi lenf nodları, akciğerler ve kemikler gibi kanserin yayıldığı bölgelerdeki kanser hücrelerini de öldürür. Neoadjuvant kemoterapi tümörü küçültmek amacıyla cerrahi ya da radyoterapi öncedinde uygulanan kemoterapi uygulamasına verilen isimdir. Radyoterapiden önce verilen neoadjuvant kemoterapi tümörün radyoterapiye nasıl yanıt vereceğinin tahmin edilmesine yardımcı olabilir.
Konkomittan kemoradyoterapi radyoterapi ile aynı anda verilen kemoterapi uygulamasına verilen isimdir. Kemoterapiyi radyasyon ile aynı zamanda vermek tümörü radyasyona daha duyralı hale getirebilir, bu duruma “radyosensitizasyon” adı verilir. Radyosensitizasyon hem kemoterapinin, hem radyoterapini additif etkilerinden dolayı tümör hücrelerinin yokedilme olasığını arttırır.
Adjuvant kemoterapi, cerrahi ya da radyoterapi sonrasında uygulanır ve ilk tedavi sonrasında kalmış olabilecek kanser hücrelerini yok etmek amacıyla verilir. Bazı kanser türlerinde bu tekninklerin kombinasyonları kullanılabilir. Örnek olarak ileri evre nasofarenks kanserlerinin tedavisinde öncelikle konkomittan kemoradyoterapi sonrasında ise 3 kür adjuvant kemoterapi uygulanır.
En etkili kemoterapi ajanları cisplatin, carboplatin, 5-Fluorouracil ve Taxotere’dir Bu ajanlar günlük olarak, haftalık olarak ya da her 3-4 haftalık siklüsler şeklinde verilebilir. Uygulanacak olan kemoterapi şekli hastaya verilecek olan radyoterapinin şekline, hastanın genel durumuna ve kemoterapiyi tolere edip edemeyeceğine göre belirlenir.
40)Bazı kanserler sadece kemoterapi ile tedavi edilebilirler mi?
Baş boyun bölgesinin yassı epitel hücreli kanserleri sadece kemoterapiye genellikle yanıt vermezler ve çok nadiren sadece kemoterapi ile tedavi edilirler, eğer hastalık tedavi edilemiyecek evrede ve baş boyun bölgesinden uzaklara yayılmış ise palyatif amaçlı olarak sadece kemoterapi verilebilir. Bu şekilde verilen kemoterapinin amacı hastalığın yayılımını yavaşlatmak ve hastada ortaya çıkabilecek ağrı ve rahatsızlıkları azaltmaktır. Hasta inkürable (tedavi edilemeyecek) durumda olsa dahi, cerrahi ya da radyoterapi ağrı ve rahatsızlıklara neden olan tümörü kontrol etmek amacı ile selektif olarak kullanılabilir. Kemoterapi bazen tek tedavi yöntemi olarak baş boyun bölgesinin lenfomalarının tedavisinde kullanılabilir ancak bu durumda dahi kür ve kontrol oranlarını arttırmak için kemoterapiye genellikle radyoterapi de eklenir. Lenfomalarda tedavi öncesi tanı için cerrahi de uyulanabilir.
41)Kemoterapinin ne gibi yan etkileri vardır?
Yan etkiler kullanılan kemoterapi ajanına bağlıdır. En sık kullanılan kemoterapötik ajan cisplatin’dir ve bu ajan genellikle bulantı, kusma, kan değerlerinde düşme, halsizlik, az miktarda saç dökülmesi gibi yan etkilere neden olurken, nadiren de böbrek fonksiyonlarında bozulma, kulak çınlaması ve işitme kaybına neden olabilir. Bulantı ve kusma prochlorpazine, ondansetron ve marinol gibi antiemetik ilaçlar ile kontrol altına alınabilir ya da en azından hafifletilebilir. Taxotere ve Taxol gibi Taxane grubu kemoterapötik ajanlar geçici saç dökülmesi, ellerde ve ayaklarda uyuşma, kan değerlerinde düşme ve yorgunluk nedeni olabilir. Kırmızı ve beyaz kan hücre sayılarında ortaya çıkabilecek olan düşüşler kemik iliğini uyaran ve kan hücrelerinin yapılmasını arttıran büyüme faktörleri ile düzeltilebilir. Büyüme faktörleri basit injeksiyonlar şeklinde verilir. Genellikle 1 injeksiyon haftada 1 ya da 2-3 haftada bir verilir.
En sık kullanılan kemoterapötik ajanları ve bunların yan etkiler Tablo 1’de özetlenmiştir.
Tablo 1: Baş boyun kanserlerinin teddavisinde kullanılan kemoterapötik ajanlar
Kemoterapi |
RT’ye Göre Sırası |
Doz |
Yan Etkileri |
Yan Etkilerin Önlemesi ve Tedavisi |
Cisplatin / Carboplatin |
Neoadjuvan (radyoterapiden önce)
Konkomittan (radyoterapi ile aynı zamanda)
Adjuvant (radyoterapi bitiminden sonra)
Carboplatin genellikle konkomittan olarak haftada bir verilir ve sıklıkla Taxol ile birlikte kullanılır. |
Haftalık ya da her 3 haftada bir |
Bulantı/kusma
Kan sayımında düşme
Böbrek hasarı
İşitme kaybı
Ekstremitelerde uyuşma
Elektrolit dengesizliği
Allerjik reaksiyon
Saçlarda azalma |
Antiemetik ilaçlar: steroidler (dexamethazone), serotonin blokerleri (dolasteron, gransetron, ondansetron), aprepitant, marinol ve prochlorperazine
Eritropoietin ve neupogen gibi büyüme faktörleri ve gerekirse kan transfüzyonu
Hidrasyon, ibuprofen gibi NSAİ ilaçların kullanılmaması
Kemoterapötik ajan dozunun azaltılması
Kemoterapötik ajan dozunun azaltılması
Hidrasyon, dikkatli sıvı alımının gözlenmesi
Steroid
|
Tablo 1: Devamı
Kemoterapi |
RT’ye Göre Sırası |
Doz |
Yan Etkileri |
Yan Etkilerin Önlemesi ve Tedavisi |
Taxole /Taxotere (Taxanlar |
Neoadjuvant / Konkomittan |
Haftalık ya da her 3 haftada bir |
Kan değerlerinde düşme
Saç dökülmesi
Allerjik reaksiyon
Hafif bulantı kusma
Halsizlik
Mukozit
Eklem ağrıları
Ekstremitelerde uyuşma |
Eritropoietin ve neupogen gibi büyüme faktörleri ve gerekirse kan transfüzyonu
Benadryl, steroidler
Ağrı ilaçları |
Tablo 1: Devamı
Kemoterapi |
RT’ye Göre Sırası |
Doz |
Yan Etkileri |
Yan Etkilerin Önlemesi ve Tedavisi |
Fluorouracil |
Neoadjuvant / Konkomittan |
3 haftada bir |
Mukozit
Hafif bulantı kusma
İshal
Kan değerlerinde düşme
Tırnaklarda, deride, venlerde ve ağız içinde renk koyulaşması
Saçlarda incelme
Güneş ışığına hassasiyet |
Ağrı ilaçları
Antiemetikler
İshal ilaçları
Neupogen/Eritropoietin/Kan transfüzyonu
Güneş ışınından uzak durma, en az 15 faktör güneş kremi, koruyucu elbiseler
|
42)Cerrahi ya da radyoterapiden sonra kemoterapi almalı mıyım?
Baş boyun kanserlerinde konkomittan tedavi en çok kemoterapinin radyoterapi ile eş zamanlı olarak verildiği zaman faydalıdır. Kemoterapi kanser hücrelerinin radyoterapiye daha duyarlı hale gelmesini sağlar. Yeni çalışmalarda kemoterapinin bazı kanser türlerinde radyoterapiden önce neoadjuvant olarak başlanıp konkomittan kemoradyoterapi ile devam edildiği zaman sürvi oranlarını arttırdığı gözlenmiştir. Adjuvant (ek olarak tedavi sonrası) kemoterapi sadece nasofarenks kanserlerinde konkomittan kemoradyoterapi bitiminden sonra kullanılır.
43)İndüksiyon kemoterapisi nedir?
İndüksiyon kemoterapisi cerrahi ya da radyoterapiden önce ilk olarak verilen kemoterapiye denir. TPF kullanımı ile uygulanan indüksiyon tedavisi umut vericidir. TPF, Taxotere, cisplatin ve 5-Fluorouracil’den oluşan üçlü bir kemoterapi rejimidir. Avrupa ve Amerika’da yapılan çalışmalara göre önce TPF alan ve tedavilerine radyoterapi ya da kemoradyoterapi ile devam edilen hastaların sürvi ve tedavide başarı oranları sadece PF (cisplatin ve 5-Fluorouracil) alan hastalara göre daha yüksektir. Her iki grupta da indüksiyon fazını takiben aynı radyoterapi veya kemoradyoterapi tedavileri uygulanmıştır. İndüksiyon tedavisinin bir parçası olarak Taxotere eklenmesi sürviyi arttırmıştır. Genellikle baş boyun kanserlerinin %90’ı TPF tedavisine yanıt verir. İleri evre kanseri olan hastalar (grade III ve IV) bu tedavi için uygun hastalardır.
44)Kemoradyoterapi tedavisi esnasında saçım dökülecek mi?
Radyoterapi sadece radyasyon tedavi bölgelerinde kılların dökülmesine neden olur. Verilen total radyasyon dozuna bağlı olarak kılların dökülmesi geçici ya da kalıcı olabilir. Örnek olarak baş bölgesinde radyasyon nereden girerse orada kıllar kalıcı olarak dökülür. Radyasyon baş bölgesinde nereden çıkarsa, o bölgede kıllar genellikle tekrar büyür. Bunun nedeni radyasyon dozu vücuda girerken daha kuvvetli, vücudu terkederken ise daha zayıf olmasıdır. Aynı şekilde radyasyon ışınının içinde kalan yüzdeki herhangi bir kıl (saç, sakal, bıyık vb) kalıcı olarak dökülür.
Kemoterapi tüm vücutta yaygın bir şekilde tüy dökülmesine neden olur (saç, kaş, koltukaltı, pubik bölge vb) ancak bu dökülme geçicidir. Baş boyun kemoterapisinde sık olarak kullanılan ajanlardan Taxotere geçici tüy dökülmesine en sık neden olan ajandır.
45)Biolojik tedavi nedir?
Biolojik tedaviler kanser gelişimi, büyümesi ve yayılması esnasında ortaya çıkan spesifik olayları geri dödürmeyi amaçlayan tedavilere verilen addır. Son zamanlarda kanser gelişiminde ortaya çıkan bu spesifik hücre düzeyindeki olayları anlaşılması “gümüş kurşun” olarak isimlendirilen tedavilerin gelişimine yol açmıştır. Bu tedaviler kanser gelişiminde yaşanan önemli basamakları geri döndürmeyi amaçlar. Baş boyun kanser tedavisinde sık kullanılan yaklaşımlardan biri baş boyun kanserlerinin büyük bir bölümünde fazladan salgılanan EGFR (epidermal growth factor receptör) olarak isimlendirilen bir hücre reseptörünü hedef alır. Bu reseptörün aktivasyonu kanser hücrelerinin gelişimini tetiklediği, metastazı hızlandırdığı ve kanser hücrelerinin normal yaşam sürelerini tamamladıktan sonra normal olarak ölmelerine direnç göstermelerini uyardığı gözlenmiştir. Bu nedenle, bu reseptörün inaktivasyonu tümör büyümesini ve yayılımını engelleyebilir. Anti-EGFR ilaç tedavileri arasında cetuximab (C225), iressa ve tarceva bulunur.
46)Hangi kanserler en iyi radyoterapi ile tedavi edilirler?
Bazı kanserler radyoterapi ile daha iyi tedavi edilirler çünkü radyoterapinin bu kanserleri tedavi etme şansı daha yüksektir (ör: nasofarenks kanseri). Kanserin yerleşim bölgesine bağlı olarak cerrahi tedavinin mümkün olmadığı durumlarda (ör: kafa kaidesini tutan ya da arterleri çevrelemiş kanserler) radyoterapi iyi bir seçenektir. Cerrahi ya da radyoterapi ile tedavi başarı oranlarının yakın olan kanserlerde eğer hastada cerrahi için yüksek risk varsa radyoterapi tercih edilebilir.
47)Radyoterapi nedir ve ne zaman kullanılır?
Radyasyon tedavisi tümör hücrelerini çoğalmalarını ya da varolmalarını engelleyerek öldüren yüksek enerjili ışın kullanır. Radyasyon görülemez, kokusuzdur, dokunulamaz ya da hissedilemez. Aynı akciğer grafileri, dental filmler ya da bilgisayarlı tomografiler gibi radyasyon ışınları görülemez.
Radyoterapi erken evreli ya da ileri evreli kanserlerin primer tedavisinde kullanılabilir. Eğer radyoterapi ileri evreli kanserlerin tedavisinde kullanılacaksa, tedaviye kemoterapinin eklenmesi tümörün kontrol edilebilme şansını arttırır. Önce opere edilen ileri evre kanserlerde radyoterapi cerrahiden sonra baş boyun bölgesinde kanser hücresi kalma riski yüksek hastalarda kullanılır.
Radyoterapiye bir kere başlandığı zaman, her tedaviye mutlaka gelinmesi çok önemlidir. Tedaviler genellikle 6-8 hafta boyunca Pazartesi’den Cuma’ya her gün günde 1 kere olarak verilir. Cumartesi ve Pazar günleri dinlenmeniz için ve vücudunuzun kendisini toparlaması için ara verilir. Radyoterapi en iyi tedavi günlerinin atlanmadığı zaman etkili olur.
Daha agressif radyoterapi tedavi sürecinin son iki haftası ya da tedavinin başından sonuna kadar günde 2 kere olarak uygulanır. Eğer radyoterapi günde iki kere uygulanacak ise, vücudun normal dokuları tamir edebilmesi için seanslar arası en az 6 saat boşluk verilir.
48)Radyasyon nasıl verilir?
Eğer doktorunuz tedaviniz için radyoterapiye karar verirse, tedavi planlamınız için (simulasyon) size bir randevu verilecektir. Simulasyon doktorunuzun tedavi edeceği bölgeyi haritalamasını sağlar. Ölçümler ve röntgen görüntülemeleri alınır. Simulasyon esnasında size özel bir maske hazırlanacaktır. Bu maskenin amacı sizi geçici olarak hareketsiz hale getirmektir. Maske ağrı yapmaz. Maskeden dışarsını görebilirsiniz ve normal bir şekilde nefes alıp verebilirsiniz. Simulasyon yaklaşık 1 saat sürer. Maske ile kalacağınız en uzun süre budur. Simulasyondan bir kaç hafta sonra asıl tedaviniz başları.
Radyoterapi için geldiğiniz her gün, radyasyon masasına tedavi pozisyonunda yatırılacaksınız ve maskenizi takacaksınız. Baş boyun kanserlerinin radyasyon tedavileri esnasında hastalar genellikle sırtüstü yatırılır. Radyasyon alırken tedaviyi hissetmezsiniz. Aynen bir röntgen çektirmeye benzer. Radyoterapi makinası etrafınızda döner ancak size dokunmaz.
Her tedavi seansı yaklaşık bir kaç dakika sürer ancak tedavi masasında her gün yaklaşık 10-15 dakika kalırsınız. Kaç günlük tedaviye ihtiyacınızın olacağını radyasyon onkoloğu hekiminiz karar verir ve kaç günse o kadar tedavi merkezine gelmek zorundasınız.
49)IMRT nedir?
Konvansiyonel radyoterapide radyason genellikle 3 alandan verilir. Bu ışınlar eşit güçte radyasyon dağıtırlar.
Web sitemizin içeriği, ziyaretçiyi bilgilendirmeye yönelik hazırlanmıştır. Sitede yer alan bilgiler, hiçbir zaman bir hekim tedavisinin ya da konsültasyonunun yerini alamaz. Bu kaynaktan yola çıkarak, ilaç tedavisine başlanması ya da mevcut tedavinin değiştirilmesi kesinlikte tavsiye edilmez. Web sitemizin içeriği, asla kişisel teşhis ya da tedavi yönteminin seçimi için değerlendirilmemelidir. Sitede kanun içeriğine aykırı ilan ve reklam yapma kastı bulunmamaktadır. Copyright 2015 - 2022 Tüm hakları saklıdır.ismetaslan.com.tr | Web Tasarım CMS Bilişim